Müslüman kadın bütün kafirlerle evlenebilir mi?

Müslüman kadın bütün kafirlerle evlenebilir mi?
Müslüman Kadınlar, Ateistler ve Putperestler Dahil Bütün Kâfirlerle Evlenebilirler Öyle mi ?
Ali Rıza Demircan

( Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ın[1] “Dîn Farkının Evliliğe Etkisi” başlıklı Makalesine Eleştirel Yaklaşım. Mezkûr Makale için Süleymaniye Vakfı Sitesine bakılabilir. )

Uyarı: Bu makaleyi ve eleştirilerimizi iyice anlayabilmek için konuyu Mümtehine sûresinin 10. âyeti dahil ilgili âyetler ışığında bir bütün olarak ele almak gerekir. Biz bu mevzuda yaptığımız “Müslüman Kadınlar Müşrikler ve Gayr-i Müslim Erkeklerle Evlenebilir mi?” başlıklı çalışmamızın kaynağını (alirizademircan. net)vermekle yetiniyor fakat Şirk kavramına açıklık getirerek konuya girmek istiyoruz. Çünkü eleştireceğimiz makalenin özü Şirk ehli ile evlenilebileceği ve buradan hareketle Müslüman kadınların Putperest, Marksist, Deist (Allah’a inanan, vahye ve Âhiret Hayatına inanmayan) vs. bütün kâfirlerle evlenebileceği ve onlarla evlendirilebileceği iddiasıdır.



Müşrik Kimdir?

Kadınlarıyla evlenemeyeceğimiz ve kadınlarımızın da kendileriyle evlenemeyeceği ve bizim de evlendiremeyeceğimiz Şirk inançlısı müşrikler kimlerdir? Tekile indirgeyerek soralım:

Müşrik Kimdir?

Müşrik : İman ettiği Allah’ın yanı sıra başka tanrıların varlığına da inanan insandır. (Furkan 3... )

Müşrik: Allah’a îman etmekle birlikte O’nun oğlu- kızı ve eşi olduğuna inanan kişidir. ( Enam 100-101; Furkan 2... )

Müşrik: Kendisini Allah’a yaklaştıracağına inanarak Allah ile kendisi arasına yarı tanrısallaştırdığı insanları ve putları aracı kılan; aracılara ve onlar vasıtasıyla da Allah’a yakaran kimsedir. ( Yûnus 18; Zümer 3... )

Müşrik: Allah’a inanan ama Peygamberlere ve onların tebliğ ettiği İlahî Kitaplar’a ve Âhiret Hayatına inanmayan ve böylece egemen otorite olarak yalnızca soyut aklı , ilmi ve toplumsal ilke ve kurumları egemenleştiren maddeci şahsiyettir. (Enam 106; Müminûn 82-92; Furkan 1-20... Âhiret’e inanmayanlar Peygamberler’e ve İlâhi Kitaplar’a da inanmazlar. )

Müşrik: Allah’a inanan fakat Allah’ın helâl kıldıklarını haram, haram kıldıkları da helal kılan dîn adamlarını ve siyasal kurumları Rab/yönetici otorite tanıyan seküler/laik insandır. (Tevbe 31; Âl-i İmran 3/64; En’âm 121, 136-140 Tirmizî Tefsir 10, İbn Kesîr Tevbe 9/31)

Müşrik: Yaratma, yaşatma, yönetme, koruma, maziyi-hali-geleceği bilme, duaları kabul etme, hiçbir varlığa benzememe ve benzeri gibisi olmama gibi Allah’a ait olan vasıfları, Onun yarattıkları olan varlıklara yamayan ve onları kendileri için güç ve şeref kaynağı edinen insan oğludur. (Örnek olarak bak. Haşr 23; Kasa 68; ihlas 5;Zümer 67; Şûra 42/1;Meryem 19/81-82)

Müşrik: Tabiat olaylarını; depremler-yağmurlar-kasırgalar-hortumları, yeşeren bitkileri ve hayat süren bin bir çeşit canlıları inandığı Allah’a değil de bu varlıkların kendisine veya tanrılaştırdığı doğaya bağlayan maddeci tiptir. (Neml 27/60-65; Buharî, Menakıbul-Ensar 27)

Müşrik : Yukarıda açıklanan tanımları sebebiyle mânen pis ve canlıların en şerlisi olan, bütün güzel amelleri boşa giden, derin bir sapıklık içinde bulunan, tövbe etmedikçe asla bağışlanmayacak olan, Cehennemlik olup Cehennem’e çağıran ve böylece aşağıların aşağısına yuvarlanan insandır. ( Tevbe 28; Beyyine 6; Zümer 65; Nisa 116;Bakara 222)

Makale ve Eleştirisi

1. Yazarımız ilgili makalesinde şöyle demektedir.

Şu âyete göre ehl-i kitap da müşriktir:

اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَـهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

“Allah’tan önce, bilginlerini ve din adamlarını rabler saydılar. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir Tanrı’ya kul olmalarıdır. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, onların şirkinden uzaktır. ” (Tevbe 9/31) Ehl-i kitapla evlenmeye izin, müşriklerle evlenmeye izindir. ”

Tevbe 31’e göre Ehl-i Kitabı’n Ehl-i Şirk olduğunu söylemek farkında olmadan Kur’ânı dışlamak, gerçeği Ketm etmektir. Bu âyetteki “İttehazû” fiilinin faili bir önceki âyette Üzeyir ve İsa’yı İbnullah/Allah’ın oğlu olarak niteledikleri açıklanan ve bu ifadeleri kendilerinden önceki kâfirlerin sözlerine benzediği dile getirilen kişilerdir. Onların sözleri kâfirlerin sözlerine benzediği gibi kendileri de kâfirdirler, ama Vahye ve Âhiret hayatına inandıkları için Ehl-i Kitap olarak nitelenmektedirler. Nitekim Tevbe 29. âyette de Ûtül-Kitap /Kitap verilenler olarak vasfedilmektedirler. Kaldıki Ehl-i Kitabın veya Kendilerine Kitap verilenlerin Müşriklerden ayrı bir sınıf olduğu Kur’ân’da pek çok yerde açıklanmaktadır. (Bak. Bakara 105;Hac 17; Beyyine 6)

Tevbe 31’de dolaylı olarak Şirkle irtibatlandırılan fiil, onların Hahamlarını, Rahiplerini ve Hz. İsa’yı Rab edinmeleridir. Bu âyetin açıklaması niteliğindeki hadislerde beyan edildiği üzere bu konu, Tevrat ve İncil’e aykırı olarak Hahamların ve Rahiplerin haramları helâlleştirmeleri ve helâlleri haramlaştırmaları mevzuudur ki bu suçlama Ehl-i Kitabın bütüne teşmil edilip onların Ehl-i Şirk olduğuna delil kılınamaz. Delil kılınıp da yazarın iddia ettiği gibi “Ehl-i kitapla evliliğe izin müşriklerle evlenmeye izindir, ” denilemez. Üstelik Maide sûresinin 5. âyeti ile Müslüman kadınların Kendilerine Kitap verilenlerle yani Ehl-i Kitap erkekler ile evlenmelerine izin verilmiş de değildir.

Tevbe 31 ile olsa olsa Allah’a ve İslâm’a inanıp da laikliği şartsız ve bilinçli olarak benimseyenlerin tamamı Müşrik olmakla suçlanabilir. Ama yazarımız laikliğe ilişkin –kendisine özgü- derin bir hassasiyet taşıdığı için bu yaklaşımı onaylamamaktadır.

2. Müşriklerle evlenilebileceği şartlanması içinde olan yazarımız, zikri geçen makalede Bakara 221’in anlamına ilişkin olarak şöylece yazmaktadır:

İmana gelene kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin. Mümin cariye] müşrik kadından elbette iyidir; isterse beğeninizi kazanmış olsun. ” (Bakara 2/221)

Kadın için “Mümin köle müşrikten elbette iyidir” denmesi; erkek için de “Mümin cariye müşrik kadından elbette iyidir” denmesi bu tür evliliğin haram olduğunu göstermez. Çünkü daha iyi sözü, iki iyiyi karşılaştırırken söylenir. Dolayısıyla bu âyetten, mümin kadının müşrik erkekle; mümin erkeğin müşrik kadınla evlenmesinin haramlığına hüküm çıkmaz

Görülebileceği gibi Bakara 221’in anlamında yanılgıya düşülmektedir. Öncelikle Mümin Eme ve Abd’in , köle erkek ve kadın değil, hür kadın ve erkek kadın olduğunu açıklamış olalım.

Bu âyette Müşrike kadınlarla evlenilmemesi, Müşrik erkelerin de Müslüman kadınlarla evlendirilmemesi emredilmektedir. Verilen bu yasaklayıcı emirlerin îmana müstenid olduğunu beyan sadedinde de Mümin kadın ve erkeklerin müşrik kadın ve erkeklerden daha hayırlı olduğu açıklanmıştır.

Yazarımız îman ve şirk arasında yapılan mukayeseyi evlenme ve evlendirme konusuna indirgemekte, evlilikte müminlerin daha hayırlı olduğunu kabul etmekle birlikte müşrik kadın ve erkeklerin de hayırlı olduklarını beyanla Kur’ân’la çatışan bir hükme varmakta: müşriklerin kadınlarıyla evlenilebileceğini ve kadınlarımızın da müşrik erkeklerle evlendirilebileceğini savunmaktadır. Şimdi yazarın bize göre batıl bir değerlendirme ile hayırlı olarak nitelediği müşrikleri, Allah’ın Kurân’ında nasıl tanımladığına bakalım:

Onlar Allah’ın pis dediği ve Mescid-i Harama yaklaşmalarını yasakladığı (Tevbe 28) yaratılanların en şerlisi olarak nitelediği (Beyyine 6) bütün iyi amellerinin zayi olacağını bildirdiği (Zümer 65) tam bir sapık olarak vasfettiği (Nisa 116) affedilmeyecek ebedi cehennemlikler olarak açıkladığı ve Cehennem’e çağırıcı olarak ilan ettiği (Bakara 221) aşağılıklardır. Üstelik müşriklerin Cehennem’e çağırıcı oldukları bizzat Bakara 221’de ’beyan edilmekteir. ,

Aynı âyette Allah’ın Cehennem ateşine çağırıcı olduklarını açıkladığı müşrikleri evlenilebilir hayırlılar olarak görmek gayr-ı makul bir tavır değil de nedir? Müslümanların eğitim, öğretim; iman ve salih amel yeri olan aile ocaklarını onlarla kirletmenin meşrûiyeti, Kurân savunuculuğu adına Kur’ân’a nasıl yamanabilir?

3. Müşriklerle evlenilebileceği iddiasını sürdüren yazar ilgili makalede bu güne dek yerdiği “rivayetler dîni” yöntemine baş vurmakta, -Mümtehine sûresinin 10. âyeti tam olarak kavranılamadığı için de- batıl sonuçlar çıkarılmaktadır. Yazılanlara bakalım:

Ebü’l-Âs, hicretin 6. yılında müşrikle¬rin kendisine emanet ettiği ticaret mallarıyla birlikte Suriye’den dönerken kervan müslümanlar tarafından ele geçirildi ama o, kaçtı. Gece Zeyneb’in yanına gidince Zeyneb onu himayesine aldı. Peygamberimiz de savaşçılara; “ganimetlerin ken¬dilerine ait olduğunu ama Ebü’l-Âs’a geri verdikleri takdirde memnun kalacağını” iletti. Bunun üzerine kervandaki malların tamamı Ebü’l-Âs’a iade edildi.

Ebü’l-Âs Mekke’ye varınca emanetleri sahiplerine teslim ederek müslüman oldu ve Medine’ye hicret etti. Peygamberimiz altı yıllık bir aradan sonra Zeyneb’i eski nikâh ile ona geri verdi, hiçbir şeyi yenilemedi Çünkü Ebü’l-Âs’ın kafir olması, Zeynep ile olan nikâhlarını ortadan kaldırmamıştı. ”

Yukarıda sunulan bilgileri aynen kabul ediyoruz. Ancak yapılan istidlal Batıl’dır. Peygamberimizin, kızı Zeyneb’i müşrik eşinden ayırmaması, kocası müşrik olan kadınlara ilişkin bir hükmün indirilmemiş olması sebebiyledir. Mesela ilgili âyet olan Mümtehine 10 da hicrete eden kadınların kocalarına helâl olmayacağı bildirilmiş, hicret etmeyen kadınlara ilişkin bir hüküm indirilmemiştir. Hicret edip ayrılık talep etmeyen kadınların “İlla ma ked selef” hükmü gereğince nikâhları geçerliliğini korumuştur. Zeynep Hicret eden ve ayrılık talebinde bulunan kadınlardan olmayıp Peygamberimizin tarafından getirtildiği için kocasıyla nikâh devam ediyordu...

Pekiştirmek için altını kalın çizgilerle bir daha çizelim. ; Zeyneb’in kocasının Müslüman olarak Medine’ye gelmesinden sonra yeni bir nikah da gerekmezdi. Çünkü Zeynep kendi arzusuyla hicret edenlerden ve kocasından ayrılık talep edenlerden olmadığı için Mümtehine 10’nun kapsamına girmiyordu.

Şimdi Şirk ehli olarak gerçekleştirilmiş olup yalnızca kadının Müslüman olması ile alakalı özel ve farklı bir hüküm içeren bu olayı Müslüman kadınların Müşriklerle evlenilebileceğine delil getirmek, rivayetleri doğru algılayamamak ve Kur’’an’ın üzerine çıkarmaktır. Kaldı ki Mümtehine sûresi Hicretin 8. Yılında Mekke fethinden hemen önce indirilmiştir.

4. Yazar bir üst maddede değinilen hatasını Safvan b. Ümeyye ve karısı örneğinde de aynen tekrarlamaktadır. Temel yanılgı Mümtehine 10’u anlamak istememek olup müşrik iken yapılan evliliklerin hükmünü yeni evliliklere teşmil etmektir.

Örnek yanıltıcıdır. Çünkü Müslüman olmadan önce evlenip de taraflardan birinin sonradan Müslüman olduğu evliliklere ilişkin hükümler içeren bu ayete göre eşleri Kâfir-Müşrik iken Müslüman olan kadınların nikâhları geçerliydi. Bozulmamıştı ki yeniden kıyılsın. Çünkü Mümin olarak hicret etmeyen (veya Peygamberimize boşanma isteğini iletmeyen) mümin kadınlara müşrik-kâfir eşlerinden boşanma emri verilmemişti. Bu kadınlar “İlla ma ked selef” hükmüne bağlıydı; (Nisa 22, 23) bir diğer anlatımla İslâm öncesi dönemde yapılan nikâhları İslâm sonrasının şartları ile geçersiz kılınmamıştı. Ama erkekler Kevâfir/ müşrike olan kadınlarını boşamakla yükümlü kılınmıştı. Bunun içindir ki Hz. Ömer de Müşrike iki eşini boşamıştı. (İbn Kesîr Mümtehine 10) Bu arada, Maide 5 ile istisna edildikleri için Kevâfire’nin Ehl-i Kitap kadınları içine almadığını hatırlatalım.

5. Yazar –iyi niyetli de olsa- gerçeklerden sapmaya devam etmekte, evlilikte namusu hür mümin kadınlar, esir-köle mümin kadınlar ve namuslu Ehl-i Kitap kadınlar sıralamasını doğru olarak tespitten sonra –bize göre- ard arda yanlışlara sürüklenerek evliliklerde tek şartın dîn farkı değil namus olduğuna vurgu yaparak şöyle demektedir:

Öyleyse namuslu mümin cariye, namuslu ehl-i kitap kadınından iyidir. Namuslu mümin cariye ile evlenmek tavsiye edilmediğine göre ehl-i kitaptan namuslu bir kadınla evlenmek hiç tavsiye edilmez. ama haram da kılınmaz. Ehl-i kitap da müşriktir. Bu sebeple âyet, kadın-erkek farkı gözetmeden müşrikle evlenmeyi anlatmakta... ”

Ehl-i Kitabın bütünüyle Ehl-i Şirk olmadığını, Allah’ın onları aynı âyetler içinde iki ayrı grup olarak gösterdiğini yukarıda açıklamıştık. Şimdi namus meselesini açıklayalım:

Müslüman hür, Müslüman esir olup da evlenecek olan erkeklerin veya Müslüman hür, Müslüman esir ve Ehl-i Kitap olarak evlenilecek kadınların Muhsan/namuslu olmaları şarttır. Nisa 24-5 ve Maide 5, olmazsa olmaz bu şartı getirmektedir. Ancak Bakara 221 ve Nûr 3 ile Şirk ehli ile evlenilemeyeceği için onlara ilişkin Muhsan olma şartı getirilmemiştir. Nitekim ilgili Bakara 221 de de Nûr 3 de de böyle bir şart yoktur. Şimdi gerçeği pekiştirmek için soruyoruz:

Allah Müslüman hür-esir kadın ve erkekte ve Ehl-i Kitap kadında namusluluk şartını koyuyor da bu şartı Müşriklerle evlilikte niçin zikretmiyor. Zikretmiyor, çünkü Allah, Ehl-i Şirk’in namuslu olup olmadığına bakmaksızın Bakara 221 ve Nûr 3’de onlarla evlilik yasağı getirmiştir. Yasak getirmemiş olsaydı bu namusluluk şartını da zikrederdi.

6. Yazarı ilmi düzeyi ve müsbet amaçlarıyla tanıdığımız için asla alınan siparişe göre servis yapılıyor demeyeceğiz ama müşriklerle evlenilebileceği yanılgısı sürdürülmek için Nûr sûresinin 3. âyeti ile bu âyetin nüzül sebebi olarak kaynaklarımıza geçen Ünlü Mersed hadisinin anlaşılamadığını söyleyeceğiz. Uzunca bir alıntıyı gerektireceğinden -makalenin kaynağı da verildiğinden – doğrudan cevabımıza geçiyoruz.

Nûr 3’de “Zanilerin ancak kendileri gibi olan zaniyeler veya Müşrikelerle evlenebilecekleri, Zaniyeleri de ancak zaniler veya müşriklerin nikâhlayabileceği” açıklandıktan sonra “bu gibi evliliklerin müminlere haram kılındığı” bildirilmektedir. Bildirilmektedir çünkü ayetin “ ve Hurrime Zâlike alel-müminîn “ terkibinde ism-i işaret olan ‘Zâlike’nin delalet mercii tek olup ayette konu edilen işlemlerdir. Dolayısıyla bu âyet Bakara 221’ in Mesâni’sidir ve bir tarafı namuslu Müslüman olup diğer tarafı müşrik ve zani olan evliliği haram kılmaktadır. Haram kıldığı içindir ki değinilen her iki ayette evliliğin olmazsa olmaz şartı olan namusluluğa da değinilmemektedir.

Bu âyetin nüzül sebebi olarak aktarılan Mersed hadisi Tirmizî’nin rivayet ettiği Ğarîb-Hasen türündendir. Delil olarak getirilmeye elverişi olup olmadığı bir tarafa onunla yapılan istidlal de batıldır. Çünkü bu hadiste yer alan Anak isimli kadın müşrike olup Mersed’in Mekke döneminde birlikte olduğu metresidir. Mersed, Mekke’den Medîne’ye Esir kaçırmak için geldiği Mekke’de tesadüf ettiği Anak’ın birliktelik teklifini “Allah zinayı yasakladı” gerekçesiyle ret emiştir. Mersed, Medîne’ye döndüğünde, Peygamber efendimize Anak’la evlenmek istediğini ısrarla beyan etmiş fakat cevap alamamıştı. Bu olay üzerine yukarıda değindiğimiz Nûr sûresinin 3. âyeti nazil olmuştur. Peygamberimiz bu âyetin cümlelerini aynen okuyarak “Onunla evlenme. ” buyurmuştur.

Şimdi yazarımızın yaptığı gibi “Peygamberimiz “onunla evlenme” derken kadının şirkini değil, zinasını gerekçe gösterdi. ” demek bilerek veya bilmeyerek bir tahrif değil de nedir? Çünkü Anak Mekke’de yaşayan ve zinasıyla bilinen Müşrikedir ve âyet zina yanı sıra şirki de içine almaktadır.

Eleştirimizi Bitirirken...

Eleştirilerimizi, yukarıda linkini verdiğimiz konumuzla ilgili makalemizden aldığımız genel nitelikli sonuç bölümü ile bitirelim:

Kur'ân ve Sünnet'in açıklık getirmediği hemen hemen bütün konularda farklı görüşler açıklayan İslâm bilginleri, Kur'ân Kerîm'in buyruklarını, Allah'ın Resûlü’nün yönlendirmeleri ve O’nun sahâbilerinin anlayışları ve uygulamalarını yeter açıklıkta görmüş olacaklar ki Müslüman kadınların müşrikler dahil gayr-ı müslimlerle evliliklerini haram olarak nitelemişler, farklı olarak nitelendirilebilecek görüşler ileri sürmemişlerdir. Kur’â ve Sünnet çizgisinde Bizim inancımız ve hükmümüz de budur.

İzlenmesi gereken bu îmanî ve ahlâkî değerler varlığını sürdürürken Müslüman kadınların ilmî ve malî üstünlükleri ve fiziksel cazibeleri gibi sebeplerle müşrikler ve gayr-ı müslim erkeklerle evlenmelerinin /evlendirilmelerinin İslâm adına onaylanamayacağı açıktır. İnsancıl tavırları ve bilimsel bilgileri gelişmiş olsa da İslâm'la çelişkili inançları ve seküler yaşantıları sebebiyle onların mânen Cehennem Âteşi'ne çağırır olmaları da Kur'ân'ın göz ardı edilemeyecek evlilik yasağı gerekçesidir. (Bakara 221)

İslâmî bilgi ve bilinç yoksulluğu içindeki İslâm dünyası, bilimsel ve teknolojik geriliğin de etkisiyle ilahiyatçılarıyla birlikte bir rûhsal çöküntü yaşamaktadır. Görevimiz bu zillet psikolojisinden kurtulmak olmalıdır. Bir başka deyişle nefislerimizi ve erkek çocuklarımızı materyalist, marksist, darwinist, fröydcü ve de ne idüğü belürsüz olan kadınlardan; kızlarımızı da müşrikleri ve gayr-ı müslimleri dahil tüm İslâm dışı erkeklerden, yanılgıya düşen ve düşüren ilâhiyatçılardan korumak olmalıdır.



[1] Abdülaziz Bayındır hoca çalışmalarını takdir ettiğim dostumdur. Öyle de kalacaktır ve fikir teatilerimiz devam edecektir... Biz kamu oyu önünde birliktelik içinde olduk, özdeşleştik. Her özgür ilim adamının kendine özgü görüşleri olabilir. Ama görüş farklılıklarımız çoğaldı. Başta Laiklik, Allah’ın İnsanların İradeli Geleceğini Bilemeyeceği ve Müslüman Kadınların Bütün Müşrik-Kâfir Erkeklerle Evlendirilebileceği gibi konular olmak üzere bir çok konuda derin görüş ayrılıklarına düştük. Kur’ân’a aykırı bulduğum görüşleri onayladığım izlenimi vermek istemediğim ve dostlar arasında Hakkın hatırının nasıl üstün tutulması gerektiğini örneklendirmek için bu ikinci eleştirimizi isim tasrih ederek yapmak gereğini duydum. Doğruları en iyi bilen Allah’tır ve O’ndan bizleri, razı olmayacağı hatalardan korumasını diliyorum.